Başrol tek kişilik bir yer mi?
- benbirfilmkarakter
- Oct 10
- 1 min read

Bize hep “kendi hayatının başrolünde ol” denildi. Söylenmesi kolay bir cümle; kulağa da güçlü geliyor. Ama bu sözün arkasında gerçekten yaşanmış bir karşılık var mı? İnsan her zaman kendi filminin kahramanı olmak zorunda mı?
Düşünüyorum… Atatürk’ü. Türkan Saylan’ı. Martin Luther King’i. Onların hayatları başrol tutkusu ile değil, başkalarının hayatına dokunma isteği ile şekillenmemiş mi? Kendi arzularını sahnenin gerisine itmemişler mi? Başrolü bir halka, çocuklara, bir mücadeleye verdiler mi? Ve belki tam da bu yüzden hayat onları başrole koymadı mı? Hiç zannetmiyorum başrolde olma tutkuları olduğunu... Kim bilir! Hiçbirine soramıyoruz bu soruyu.
Bazen merak ediyorum: Gerçek kahramanlık sahnenin tam ortasında mıdır, yoksa biraz gerisinde mi? Belki de en derin izlerimizi bıraktığımız anlar, alkışların bizim için değil, başkaları için yükseldiği anlardır.
Aile içinde, arkadaşlıklarda, sevgililik ilişkilerinde de benzer bir durum yok mu? Gerçekten başrolde miyiz, yoksa sadece orada olduğumuzu mu sanıyoruz? Karşımızdakine ne verdik? Onların hayatına ne kattık? Empatiyle, sevgiyle, destekle mi yaklaştık, yoksa kendi sahnemizi kurmanın telaşıyla mı yanlarında olduk? Simone Weil’in dediği gibi: “Gerçek dikkat, sevgiden doğar; çünkü başkasını görmeyi seçmek, kendi egomuzun ışığını kısmaktır.”
Bu sorularla yüzleşmek kolay değil. Ama belki de işin özü burada gizli. Belki de mesele başrolü zorla almak değil. Hayatın, zamanın, ilişkilerin bizi oraya çağırmasına izin vermek. Ve o çağrı geldiğinde, sahneye çıkmak.
Gerçekten! Başrol tek kişilik bir yer mi?
TURUNCU




Comments